Ramazan... Resulullah (s.a.v.) ve ashabının on bir aydır sabırsızlıkla bekledikleri hayırlı mevsimdir. Salih seleflerin "Allah'ım bizi Ramazan'a ulaştır" dediği mübarek günler. Günahların bağışlanmasını ümit eden şükran ve mağfiret ayı...

Nasıl bekliyoruz ve nasıl izliyoruz? Dikkat edersek Peygamber Efendimiz (sav)'in ve ashabının "Ramazan"ı ile bizim "Ramazan"ımız arasında çok büyük (belki de daha büyük) bir fark vardır.

Ramazandan birkaç gün önce markete, büyük alışveriş merkezlerine giderseniz çeşit çeşit yiyecek ve içecek satın alan insanları görürsünüz. Sanki takva ayına değil de kıtlığa hazırlanıyorlar. Acaba dünyada milyonlarca aç ve çıplak Müslümanın olduğu gerçeğini düşünüyorlar mı?!

Günümüzde çoğumuz orucun gerçekliğini anlayamıyoruz. Orucun amacı sadece şafak vaktinden akşam karanlığına kadar yeme ve içmeden kaçınmak değildir. Peki akşam ezanını duyunca "susuzluğunu gideren, damarlarından su akan ve inşaAllah sevabı sabit olan" ve sigara yakan oruçlunun orucunun anlamı nedir? onun arkasında?! Gündüzleri oruç tutan, namaz kılan, zekat veren, Kur'an okuyan, geceyi televizyon izleyerek, internetin en ayıp sayfalarında dolaşarak geçiren bir insanın bu davranışının dindarlıkla ne alakası var?

Ancak Ramazan ayı gerçek bir rekabet alanı, müminin avı, müminin sevincidir. Ramazan ayının gün ve geceleri, zamanın başlangıcının tacıdır. Dolayısıyla gecelerini uyanık geçiren, oruç tutan, gafillikten uyanan, bugünden yarına erzak alan kulun cenneti olacaktır! Şüphesiz Ramazan ayına ulaşmak nimetlerin en büyüğüdür. Ölüm birçok insanı tuzağına çekmiştir. Birçok yatak, kan ağlayan, kalbi kırık, bir gün oruç tutmayı, bir gece de olsa dua etmeyi ümit eden hastalarla doluydu. Fakat "...onlarla istedikleri (iman) arasında engellenmiştir..." (Sebe', 54).

Belki bu benim için, sizin için SON RAMAZAN!

İmanımızı tazeleyelim ve günahlarımızdan arınalım. Dua edelim: "Allah'ım, bizi nice seneler Ramazan ayına ulaştır ve bizi cehennemden azat edilmiş kullarından eyle!"

Konuyla ilgili