"Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Kâfirler hoşlanmasa da Allah, nurunu tamamlayandır.

(Saf Suresi, 8. ayet).


Fransa'daki laiklik politikasının ülkenin Müslüman toplumu üzerindeki etkisi ve radikalleşmesi ayrı ayrı incelenmesi gereken bir konudur. Bu konu, Fransa'da olduğu gibi Özbekistan'da da yaşanan süreçlerin yönünü anlamak açısından oldukça önemli.


Fransa ve Müslümanlar


Fransa'daki Müslümanlar, Avrupa Birliği'ndeki en büyük Müslüman diasporalarından birini oluşturmaktadır. Ülkede yaklaşık 5-6 milyon Müslüman yaşıyor, bu da toplam nüfusun yüzde 8-10'u anlamına geliyor. Fransa'nın Müslüman toplumla ilişkisi büyük ölçüde ülkenin sömürge dönemine kadar uzanıyor. Özellikle Fransızların Kuzey Afrika'da yer alan Cezayir, Fas, Tunus gibi ülkeleri işgal politikası ve bu ülkelerden gelen göçmenler ülkede Müslüman toplumun oluşmasına neden olmuştur.


Fransız radikal sekülerleşmesi


Fransa'da laiklik ya da "laiklik" hareketi, devlet ile dini ayırmanın bir aracıydı. Ona göre din devlet işlerine karışmaz, tam tersi, devlet de dini kontrol etmez. Ancak bu politika özünü kaybetmiş ve Müslümanlar üzerinde bir tür baskıya dönüşmüştür. Örneğin okullarda başörtüsü yasağı, toplumda bir bölünme ve protesto duygusu yarattı.


2010 yılında kamuoyunda yüzü tamamen kapatan milli-kültürel kıyafetlerin yasaklanması birçok kişi tarafından doğu kültürüne mensup kadınlara yönelik bir politika olarak görüldü. Bu da Müslümanların toplumdan dışlanmasına neden oldu.


Sosyal dışlanma


Fransa'daki birçok Müslüman sosyal ve ekonomik açıdan dezavantajlı bir durumda yaşıyor. Sosyal korumaya ihtiyaç duyan ilçelerdeki işsizlik, kötü barınma koşulları ve sınırlı eğitim olanakları izolasyonun nedenleridir. Üstelik işyerlerinde, okullarda ve üniversitelerde, mahallelerde ve kliniklerde Müslümanlara yönelik ayrımcılık politikaları onların kendilerini tam Fransız vatandaşı gibi hissetmelerini engelliyor.


Örneğin, Institut Montaigne araştırma merkezinin 2016 yılında hazırladığı bir rapor, Fransa'daki Müslüman öğrencilerin yüzde 50'sinin okulda taciz ve ayrımcılığa maruz kaldığını ortaya çıkardı.


Polis ve güvenlik önlemleri


Terörle mücadele kapsamındaki güvenlik tedbirleri de sıklıkla Müslüman toplumu hedef alıyor. Örneğin 2015 yılında Paris'te yaşanan terör saldırılarının ardından Fransız hükümeti tarafından olağanüstü hal ilan edilmiş, 20'den fazla cami kapatılmış ve yaklaşık 3 bin kişi zorunlu gözetim altına alınmıştı.


Fransa İçişleri Bakanlığı'na göre 2017-2020 yılları arasında 500'e yakın cami ve İslami merkez denetlendi, bazıları tamamen kapatıldı. Bu tür önlemler Müslüman toplumun sert itirazlarına neden oldu ve devlete karşı bir güven bunalımı yarattı.


Müslümanlar, Fransız polisinin kendilerini sebepsiz yere durdurmasını ve önleyici görüşmeler yapmasını dinlerine dayalı adaletsizlik ve ayrımcılık olarak değerlendiriyor. Bu durumun Müslüman toplumların içişleri organlarına olan güvenini kaybetmesine neden olduğunu ve yeni sorunlar yarattığını söylemek de yerinde olacaktır.


Kitle iletişim araçlarının ve siyasi söylemin etkisi


Fransız medyasında ve sosyal ağlarda Müslümanların çoğu terörizm, suç ve kültürel farklılıklarla (Arap yanlısı olduğu iddiasıyla) bağlantılı olarak tasvir ediliyor. Bu da Müslümanlara yönelik olumsuz stereotipleri güçlendiriyor. Örneğin 2020'de Le Monde, medyada Müslümanlarla ilgili haberlerin yüzde 35'inin terörizm ve aşırıcılıkla ilgili olduğunu bildirdi.


Fransa'da sağcı siyasi partilerin büyümesi ve İslam karşıtı söylemleri kullanmaları, Müslümanlara karşı bir düşmanlık atmosferi yaratarak baskıyı yoğunlaştırdı.


İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün 2020 tarihli bir raporuna göre Fransa'da 2017 ile 2020 yılları arasında alınan siyasi kararların yüzde 45'i Müslümanların aleyhine oldu ve dolayısıyla onların din ve kültür özgürlüklerini kısıtladı. Bunun sonucunda baskıcı sisteme karşı radikalleşme doğal olarak arttı.


Radikalizmin ana nedenleri


Devletin ötekileştirme ve baskıcı politikaları sonucunda Fransa'da bazı kesimler radikal fikirlere yatkın hale geliyor. Aşırılık yanlısı gruplar bunu adalet ve koruma aracı olarak fikirlerini sunmak için kullanıyor. Bu da gençlerin radikalizme eğilimini artırıyor.


Araştırmalar sonucunda, kendini dezavantajlı, dışlanmış ve haksızlığa uğramış hisseden gençler arasında radikalizm karşıtlığının daha yaygın olduğu ortaya çıktı. Aşırılık yanlısı gruplar, gençlerin ihtiyaçlarını karşılayarak ve kaybolan kimlik duygusunu geri kazandırarak gençleri işe alıyor.


Radikalizmi Önleme Merkezi'ne göre 2019'da Fransa'da yaklaşık 1.200 gencin aşırı gruplara katıldığı tespit edildi. Bunların yüzde 70'i sosyal olarak dışlandı, ayrımcılığa uğradı ve yabancılaştırıldı.


Sonuç: "kaşlar kaldırıldı"?


Fransa'daki radikal sekülerleşme politikası ve bunun olumsuz etkileri ciddi bir değerlendirme ve çözüm gerektirmektedir. Müslümanlara yönelik baskı politikası onların daha da radikalleşmesine ve toplumun bölünmesine yol açabilir. Bu nedenle güvenlik ile sosyal adalet arasında bir denge kurmak önemlidir.


Sonuç olarak herhangi bir ülkenin din politikasında güvenlik ve sosyal adalet arasında bir denge kurulamamasının Fransa örneğinde radikalleşmenin artmasına yol açabileceği söylenebilir. Çünkü Fransız "kaş görünümüne" kimin ihtiyacı var?


© Tarih ve politika

Konuyla ilgili