Kur'an-ı Kerim Allah'ın sözüdür. Ondan da bir takım okült mesajlar vardı ve bu okült mesajlara ayrılan broşürümüzün bir sonraki bölümünde Saba halkından ve yıkılan barajdan bahsedeceğiz. Bir sonraki bölümün videosunu sitemizden izleyebilirsiniz.

" Sebe kavmi için meskenlerinin sağında ve solunda bahçelerde (Allah'ın lütfundan) bir ayet vardı ve (Onlara şöyle dedik) : "Rabbinizin rızkını tadın ve O'na şükredin! (Dedik ki) (Şehriniz) tertemiz bir şehirdir, (Rabbiniz) çok bağışlayıcı bir Rabbidir . Böylece (şükürden) yüz çevirdikleri zaman , biz de üzerlerine bir barajla (kapalı) bir tufan gönderdik ve bahçelerini, acı yemişlerden, sazlıklardan ve seyrek çalılardan oluşan "bahçeler" haline getirdik. İnkâr etmelerinden dolayı onları bu (azapla) cezalandırdık . Kâfirden başkasına azap eder miyiz?'' (Sebe Suresi, 15-17. ayetler) .

Kuran'da Sebe halkından ve kıtlık nedeniyle başlarına gelen tufandan bahsedilmektedir. Felaketin nasıl gerçekleştiğini detaylı bir şekilde anlatıyor. Kur'an-ı Kerim'de "seylul arim" yani "arim seli" olarak ifade edilen felaket, ismiyle aynı zamanda onun sahaya geliş şekli anlamına da gelmektedir.

"Arim" kelimesinin anlamı "baraj" veya "bariyer"dir. "Sailul Arim" barajın yıkılmasından kaynaklanan su baskını anlamına geliyor.

Şimdi tarihçilerin Kur'an'da Sebe kavmi hakkında verilen bilgileri nasıl doğruladıklarından bahsedelim.

Saba topluluğu, Güney Arabistan'da var olan dört büyük Hazaradan biriydi. Tarihi kaynaklar bu halkın da Fenikeliler gibi ticari faaliyetlerde bulunduğunu söylüyor. Hükümdarların yazılarında “onarmak”, “kutsamak”, “inşa etmek” gibi kelimelere rastlanmaktadır. Halkın en önemli anıtlarından biri olan Marib Barajı, onların yüksek teknoloji düzeyinin bir tezahürüdür. Bu yapının inşa edilmesiyle Sebe halkı sulama konusunda büyük bir başarıya imza attı. Verimli topraklar ve ticaret yolları üzerindeki kontrol nedeniyle rahat yaşadılar. Marib'deki bu barajın suladığı alan 9.600 hektardı; bunun 5.300 hektarı güneydeki vadilerde, geri kalanı ise kuzeydeydi. Sebe kitabelerinde "Marib ve iki vadi" olarak anılırlar. Kuran'da geçen " sağdaki ve soldaki bahçeler " ifadesi, bu vadilerdeki güzel bahçelere işaret ediyor olabilir. Bu barajın gölgesinde kalan bölge, Yemen'in en iyi sulanan ve en verimli bölgesi olarak anılmaya başlandı.

Fransız tarihçi Holevy ve Avusturyalı arkeolog Glaser, Marib barajının çok eski çağlardan beri var olduğunu yazılı belgelerle kanıtladılar. Himer lehçesiyle yazılan belgelerde bu barajın ülke toprağının bereketinin sebebi olduğu belirtiliyor. Onun yıkımından kaynaklanan sel her yeri yok etti. Sebe halkının dağların ortasını kapatmak için yaptırdığı duvarlar, kazdıkları kanallar yıkıldı, sulama sistemi bozuldu. Sonuçta arazi yemyeşil bir bahçe gibi yabani otların yeri haline geldi ve gür ağaçların üzerindeki kiraz benzeri meyveler dışında meyve kalmadı.

Ayrıca halka ait olan sütunların yüzeyinde Sebe dilinde yazılmış yazılar bulunmaktadır. Bunları inceleyen Hıristiyan arkeolog Werner Keller, "Kutsal Kitap Doğruydu" adlı kitabında şöyle diyor: "Arim tufanı, Kuran'da bildirildiği gibi gerçekleşti. Çünkü böyle bir barajın var olması ve tüm şehrin yıkılıp yok olması, Kuran'daki bahçıvanlar kıssasının doğruluğunu teyit etmektedir."

Burada aşağıdaki noktalara dikkatinizi çekmek istiyoruz:

1. Kur'an, tarihçilerin kabul ettiği gibi, Sebe kavminin geçmişte yaşadığını belirtiyor;

2. Kur'an-ı Kerim'de Sebe halkının yeşil tarla ve bahçelerde yaşadığından bahsediliyor, tarihçiler de bunu doğruluyor;

3. Tarihçiler Kur'an'da bu şehirde büyük bir barajın bulunduğunu kabul etmektedir;

4. Kur'an bu barajın iki bahçeyi suladığını bildirmiş, tarihçiler de bunu "Marib ve iki vadi" diyerek tanımışlardır;

5. Kur'an-ı Kerim'de barajın yıkılması sonucu meydana gelen sel felaketinden bahsedilmiş, tarihçiler bunu inkar etmemiş;

6. Tarihçiler, Kur'an'ın tufandan sonra bahçe ve çiçek tarhlarının yok edildiğini bildirdiğini kabul etmektedir.

Bu itiraflar, tarihçilerin yukarıdaki bilimsel gerçekleri kabul ederek Kuran'ın Allah'ın Kitabı olduğunu teyit ettikleri anlamına gelmektedir. Sonuçta okuma yazma bilmeyen birinin bunları tek başına keşfetmesi ve haber vermesi mümkün değildir.

Sorumuz şu; Kur'an'ın insan sözü olduğunu söyleyenler, Peygamber'den gelen mesajların doğru olmasını nasıl açıklıyorlar? Aynı vasıftaki "Ben Allah'ın Kitabıyım" diyen Kur'an'ın gürleyen sesini, sinek vızıltısına benzeyen sesleriyle bastırabilirler mi?

 

Konuyla ilgili