Bütün gün ofiste daha çok koşuşturma vardı. En azından patronum çok vakit geçirdikten sonra yaptığım işi beğenmedi... Bir sürü hakaretle beni beceriksizlikle suçladı.

Eve geliyorum. İster şiddetli gerginlikten ister aklımdan olsun, yoldaki "tanıdık çukuru" göremedim ve arabanın direksiyonunu çevirdim.

Eve geldiğimde yemek pişmemişti, ustamın eşi de hastaydı. Ona var gücümle bağırdım ve öfkeyle yatağa girdim. Aklıma gelen tek şey liderin gergin bakışları ve söyledikleri...

O sırada üç yaşındaki oğlum gelip "Baba, senin arabana binmek istiyorum" diyerek (ki bunu genelde severim) üzerime atladı. Onu üzerime fırlattım ve "gözümün önünden çekil" diye bağırarak odadan dışarı attım. Ağlayarak annesinin yanına gitti.

O günden bu yana ne kadar zaman geçti bilmiyorum, gözlerim kapalı. Saat gece 01.00. Oğlum küçük elleriyle yüzümü okşadı ve beni biraz korkuyla uyandırdı: "Dede, gece okumadan uyuyakalmışsın." Elinde sevinç duası olduğunu görebiliyorum. Bir süre birbirimize baktık. Oğlumun gözlerinde hüzün ve sevgi var. Ben gidip abdest aldım, oğlum da namaz kılarak beni takip etti. Eline mücevheri aldım ve dua etmeye başladım.

Bir defasında oğlum bacaklarımın arasına gelip yüksek sesle şöyle dua etmişti: "Allah'ım, babamı üzenleri iyi insanlardan eyle, benim seni sevdiğim gibi sen de babamı sev"...

Ve ağlamayı bırakamadım, sakalım ve gömleğim bile ıslandı...

Saidabror Umarov

Konuyla ilgili