Bir savaşı bitirmek, başlatmaktan daha zordur. Çekilmek isteyen tarafın bunun için ikna edici gerekçeler sunması gerekiyor. Komutanların kayıp ve kazançları karşılaştırması ve savaştan önce belirlenen hedeflerden hangisine ulaşıldığını söylemesi gerekecek. Bir ulusun şu anda kendisini daha güvende mi hissettiğini, yoksa bu aranın sadece yeni çatışmalara hazırlanmak için bir mola mı olduğunu anlaması çok önemli.

Geçmişte savaşı bitirmek daha kolaydı çünkü çatışmalar hükümetten emir alan bir ordu tarafından yürütülüyordu. Günümüzde bazı savaşlar bambaşka bir hal alıyor. Ordu zaten bölgeye yayılmış gruplarla çatışıyor.

En tehlikelisi ise savaşı destekleyenlerin hayatta kalma mücadelesi verdiklerine ve geri çekilmenin mümkün olmadığına inanmalarıdır.

Özellikle Ortadoğu'nun 7 Ekim'den bu yana yaşadığı dizginsiz savaşın en tehlikeli yanı, çok istikrarsız bir uluslararası ortamda yaşanıyor olmasıdır. Dünya "emniyet valfleri" olmadan yaşıyor. Bütün dünya BM Güvenlik Konseyi'nden vazgeçti. Sonuçta örgütün savaşları çözmede etkisiz olduğu kanıtlandı. Büyük güçler arasındaki ilişkiler yakın tarihin en kötü dönemini yaşıyor.

Rus askerlerinin Amerikan, Alman ve İngiliz top mermileri tarafından nasıl öldürüldüğüne ve Rus-Ukrayna savaşının üçüncü yılında Batı silahlarının Ukraynalıların Kursk'a girmesine nasıl izin verdiğine bakarsak durumu daha kolay anlarız. Gerçek şu ki Ukrayna ordusu, Rusya sınırlarını aşarak nükleer savaş tehdidi nedeniyle var olduğu düşünülen kırmızı çizgileri yok etti. Aslında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 2022'de Ukrayna topraklarını işgal edip Avrupa sınırlarını ihlal ettiğinde mevcut uluslararası düzeni sorgulamıştı.

Ukraynalı lider Volodymyr Zelensky'nin Rus kuvvetlerinin Ukrayna'nın büyük bölümünü ele geçirmesinden korktuğu göz önüne alındığında, durumun ne kadar vahim olabileceğini hayal edelim. Bu onu yeteneklerinin en iyisiyle oynamaya devam etmeye motive ediyor.

Aynı şeyi Putin için de söyleyebiliriz. NATO'nun Rusya sınırlarına yaklaşmasından korkarak Ukrayna'ya saldırmaya karar verdi. Bu durum onun Atlantik hayallerini yok etti ve Batı'yı zayıflatmayı amaçlayan bir "operasyon" başlatmasına yol açtı. Her iki tarafın da yıkıcı cephaneliklere sahip olması mevcut tehdidi artırıyor.

Düşman ağır kayıplara rağmen teslim olmayı reddederken, bağışçılar sürekli onun damarlarına kan akıtırken savaşın sonunu düşünmek zor. Dövüşçülerden biri nakavt edilene kadar iki taraf da dinlenmeyecek.

Orta Doğu, bu yürek burkan uluslararası durumda benzersiz bir kriz yaşıyor. Yahya Sinwar iktidara gelir gelmez bölgeyi kapsayan bir operasyon başlattı. Gazze savaşı Hizbullah'ın kendisi için bir yüktür. Savaşın başlamasından bir gün sonra bu parti, Lübnan'dan Gazze'ye bir "destek cephesi" açtı.

ABD, son on ayda kendi çıkarları doğrultusunda savaşın bölgede büyümesine izin vermedi. Kahire'deki barış görüşmelerinden sadece birkaç saat önce Lübnan-İsrail sınırında yakın zamanda yaşanan çatışma, bölgedeki çeşitli odak noktalarının ne kadar birbirine bağlı olduğunu gösterdi.

İran, topyekun bir savaş istemediğini ve İsmail Heniye suikastına yönelik misillemesini yumuşatacağını açıkça belirtti. "Hizbullah", askeri komutanı Fuad Şükr'ün öldürülmesine rağmen geniş çaplı bir savaşa hazır değil. Hareketin geçen Pazar günü yalnızca askeri noktaları vurmasının nedeni budur.

Ancak Haniya ve Şükr sırasıyla Tahran ve Beyrut'ta suikasta kurban gitti. Yer seçimi tesadüfi değildir. Belki Netanyahu, İran ile Hizbullah'ın topyekun bir çatışmaya dönüşmeyeceğini biliyordu ama ABD savaş gemilerini savunmasına çekmek için bu durumdan yararlandı. İran ve Hizbullah'ın Haniye ve Şükr'ün öldürülmesine misilleme yapmaması, Şii güçlerin itibarını zedeleyeceği kesindi.

İsrail Gazze'deki katliamına hâlâ son vermiyor. Bu da yetmezmiş gibi Siyonistler yüzlerce Hizbullah savaşçısını öldürdü, Suriye ve Yemen'i bombaladı, İran mevzilerini vurdu.

Savaşın nedeni soyut kalıyor. Hamas'ın hem kendisine hem de Gazze'deki sivillere karşı işlenen savaş suçlarından sonra ateşkesi kabul etmesi pek mümkün görünmüyor. Netanyahu liderliğindeki işgalciler Hamas'ı yok edene kadar durmayacaklar. Washington'un soykırımda eşit bir ortak olduğu göz önüne alındığında, ABD'nin de bu savaşı sona erdirmek gibi bir niyeti yok. Bu durum, kalkınma çağında ne kadar insan onuru ve haklarından bahsedilirse konuşulsun, farklı milletlerden ve dinlerden halklar arasındaki savaşların durmayacağını, tam tersine dünya üzerindeki etkisinin ve yıkımın boyutlarının artacağını göstermektedir.

Konuyla ilgili