ABD, "Terörle Mücadele" sloganıyla İslamofobi'yi tüm dünya ülkelerine ihraç etmeyi başardı.

11 Eylül 2001'de New York City'deki Dünya Ticaret Merkezi'nin ikiz kulelerine ve Washington D.C.'deki Pentagon'a düzenlenen terörist saldırılardan yirmi üç yıl sonra artan ihtiyatlılığa, ayrımcılığa, yabancılaşmaya ve hatta düşmanlığa şiddet eklendi. Dünyanın birçok yerinde Müslümanlara ve İslam'a yöneliyoruz.

İslamofobi nasıl ortaya çıktı?

Günümüzün Müslüman ve İslam düşmanlığı, yani İslamofobi, 2001 yılından çok daha önce başlamıştı. İslam toplumlarının 8. yüzyılda Hıristiyanlarla çatışmasından 12. ve 14. yüzyıldaki Haçlı Seferleri'ne kadar Batı'da İslam'a ve Müslümanlara karşı ihtiyat, korku ve düşmanlık gelişmiştir.

Endülüs'ün fethi ve Doğu Avrupa'daki Osmanlı hakimiyeti sırasında İslam düşmanlığının yanılgı, hurafe ve iftiraya dayalı sosyal ve siyasi temelleri oluşturuldu. İki dünya savaşı arasında ortaya çıkan antisemitizm, Batı düşünce dünyasında İslamofobinin yerini alsa da, 1979'daki İran devrimi, Avrupa'da milyonlarca Müslüman "misafir işçinin" bulunması ve 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılması, İslamofobinin yerini aldı. İslam'a ve Müslümanlara yeni bir yabancılaşma.

1973 petrol krizinin ardından Avrupa'da yaşanan ekonomik sorunlar, Türklerin ve Müslümanların ötekileştirilmesini ve yabancılaşmasını daha da artırdı. Sonuç olarak 1980 yılında Almanya'da ilk kez bir Türk vatandaşı neo-Naziler tarafından öldürüldü. Özellikle Almanya'da Türklere yönelik cinayet ve terör faaliyetleri her geçen yıl arttı. Müslüman evleri ve mülteci kampları yakıldı.

1990'lı yıllarda Çeçenistan ve Bosna'da yaşanan savaşlar da Batı'nın İslam düşmanlığının artmasında önemli rol oynadı. Ayrıca çok kutuplu hale gelen uluslararası ilişkiler küreselleşmeye yol açmış, gelişmekte olan Müslüman ülkelerden Batılı ülkelere işçi ve öğrenci göçü önemli ölçüde artmıştır. Bu büyümeyle birlikte, bugüne kadar sadece ön yargılı medya ve tarih kitaplarındaki yanlış tanıtmalarla varlığını sürdüren Hıristiyan topluluklar, Müslümanlarla bir arada yaşamaya başladı. Bu süreç İslam'ın Hançeri (1979), Medeniyetler Çatışması (1996) gibi birçok eserin ortaya çıkmasına ve Müslümanları saldırgan ve terörist olarak tasvir eden video oyunları ve filmlerin ortaya çıkmasına rağmen hiçbiri 11 Eylül terör saldırıları kadar başarılı olamadı. 2011 yılı bugünkü İslamofobi'nin oluşmasında kendisinden sonra gelen politikacıların, aydınların, akademisyenlerin ve medyanın düzenli olarak yürüttüğü İslam karşıtı propaganda kadar etkili olmadı.

İslamofobi dünyaya ihraç edildi

Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, 11 Eylül saldırılarının ardından yaptığı konuşmada, teröre karşı küresel bir savaş ilan ettiğini, bunu Haçlı Seferleri'ne benzeterek söylemişti. Bu şekilde Bush yüzlerce yıllık şüpheyi, nefreti ve ötekileştirmeyi yeniden alevlendirdi. Bush doktrinini "Teröre Karşı Savaş" adı altında tüm dünyaya yaymaya çalıştı. Doktrine göre "terörle" mücadelede tüm ülkeler ABD'ye destek vermek zorunda kalıyordu.

Böylece ABD ile "terörist" olarak nitelendirilen Müslümanlar arasında küresel bir "savaş" başladı. ABD, 2001'de Afganistan'ı, 2003'te de Irak'ı işgal etti. Bu ülkeler ve çevre bölgelerdeki güç boşlukları nedeniyle ortaya çıkan yeni terör örgütleri, küresel ölçekte saldırılar gerçekleştirmektedir. Bu saldırıları İslam devleti kurmak amacıyla gerçekleştirdiklerini açıklayan bu örgütlerin eylem ve konuşmaları ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından memnuniyetle karşılanmış, "İslami terör" tabiri yaygınlaştırılmış, Müslümanlar terörist olarak gösterilmişti. Şiddet içeriyor, insan haklarına ve demokrasiye düşman. Ayrıca 2008 yılındaki küresel ekonomik kriz sonrasında orta sınıfın yaşadığı mali zorluklar, dünyada İslamofobinin yükselmesine neden olmuştur.

Avrupa ve Amerika toplumlarının önemli bir kısmı yaşadıkları ekonomik sorunların temel nedeni olarak Müslüman göçmenleri ve elitlerin hakim olduğu demokratik kurumları görmektedir. Halkın aşırı sağ fikirlere ve partilere desteği her geçen gün arttı.

Avrupa ideolojik yelpazesindeki hemen hemen tüm partiler ve sivil toplum kuruluşları (STK'lar), sağ ve sol kanatlarda benzer fikir ve sloganların benimsenmesi sonucunda merkezi konumlarını kaybediyor ve marjinalleşiyor. Kitle iletişim araçlarında İslamofobinin, Müslümanlara yönelik karikatürlerin ve nefret söyleminin bir yansıması olarak Kur'an-ı Kerim yakma eylemleri artıyor, şiddet ve terör eylemleri de artıyor. Avrupa'da en fazla Müslümanın yaşadığı ülkelerden biri olan Almanya'da Müslümanlara yönelik şiddet eylemleri sırasıyla 2001'de 980, 2008'de 1.113, 2015 ve 2016'da 1.485 ve 1.698 oldu. Aynı yıllarda aşırı sağın etkisi altındaki suç sayısı ise 2001'de 14 bin 725, 2008'de 20 bin 422, 2015 ve 2016'da sırasıyla 22 bin 960 ve 23 bin 555 oldu. 2017 yılında aşırı sağ gruplara katılma ihtimali olan kişi sayısı 24.000 iken, 2021 yılında bu rakam 33.900'e yükseldi.

Ancak İslam'a yönelik tarihsel düşmanlığın yanı sıra, Avrupa ya da ABD gibi Batı dünyası, İslamofobinin yükselişte olduğu tek bölge değil. ABD, "terörle mücadele" bahanesiyle İslamofobi'yi tüm dünya ülkelerine ihraç etmeyi başardı. Myanmar'da Rohingya'ya, Hindistan'da Müslümanlara, Çin'de Uygurlara karşı uygulanan vahşet ve baskılar, Almanya, Kanada, Sri Lanka ve Yeni Zelanda'da Müslümanlara ve camilere yönelik terör saldırıları ve son olarak İsrail'in Filistin ve Filistin'de uyguladığı soykırım göz önüne alındığında. Batı'nın İsrail'e koşulsuz desteği, İslamofobinin artık küresel bir olgu haline geldiğini açıkça ortaya koyuyor....

Dr. Soner Taucher,

Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

uluslararası ilişkiler bölümü öğretmeni

Konuyla ilgili